Türkiye gündemine damga vuran ve bir dönüm noktası haline gelen liseli Azra'nın tacizcisini öldürme olayı, ülke genelinde cinsiyet eşitliği, kadına yönelik şiddet ve savunma hakkı konularında tartışmaları alevlendirdi. Azra, kendisine yönelik yıllarca süren taciz ve tehditlerin ardından, bu durumu sona erdirmek için bir seçim yapmak zorunda kaldı. Olayın ardından, mesele sadece bir cinayet davası olmaktan çıkarak bir toplumsal olay haline geldi. İlgili mahkeme, genç kızla ilgili tarihi bir karara imza attı ve toplumun gözleri bir kez daha kadınların haklarına çevrildi.
Azra'nın avukatı, müvekkilinin yaşadığı travmanın ve zor durumu savunmak adına yaptığı eylemin ardındaki motivasyonların dikkatlice ele alınması gerektiğini vurguladı. Suçlu olduğu iddia edilen kişi, yıllarca Azra’nın peşinde olmuş, tehditler savurmuş ve tacizlerde bulunmuştu. Mahkeme sürecinde, Azra'nın yaşadığı psikolojik travmalar ve olay öncesi durumu göz önünde bulunduruldu. Her duruşmada, cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddetle mücadele eden birçok topluluk ve kadın hakları savunucuları, Azra’yı desteklemek için mahkeme önünde protestolar düzenlediler. Ayrıca sosyal medya üzerinde de #AzraTekBaşına etiketi altında büyük bir destek hareketi başladı. Gençlerin bu durumu sahiplenmesi, Adalet Bakanlığı'nı harekete geçirdi ve meseleye ilişkin yeni yasaların gündeme gelmesine neden oldu.
Mahkeme, Azra'nın yaşadığı zor günleri göz önünde bulundurarak, cinayetin haksız tahrik koşulları altında işlendiğine kanaat getirdi. Olayın, Azra'nın kendisini koruma içgüdüsü ile gerçekleştiğini ve bunun bir nevi hayatta kalma mücadelesi olduğunu belirten mahkeme, genç kızın ceza almasına karar vermedi. Bu karar, Azra’nın toplumda adaletin yerini bulması adına umudunu artırdı. Ancak hâlâ konuya dair tartışmalar sürmekte, birçok kadın hakları savunucusu bu tür durumların daha fazla yaşanmaması için toplumsal farkındalığın artırılması gerektiğini savunuyor. Azra'nın davası, Türkiye'de benzer durumdaki kadınlar için bir simge haline gelerek toplumsal bir bilinç oluşturma çabalarına katkı sağladı.
Geçtiğimiz günlerde Azra, mahkemenin verdiği karar sonrası, tüm destek verenlere teşekkür ederken, “Bu mücadele sadece benim değil, birçok kadın için. Artık susmayacağım,” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu olumlu dönüş, genç yaşta yaşadığı travmaya rağmen kararlılık gösteren Azra'nın ve onu destekleyenlerin sesi oldu.
Sonuç olarak, Azra’nın davası, Türkiye’deki kadınların yaşadığı sorunları ve adalet sisteminin koruma mekanizmalarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini bir kez daha gündeme taşıdı. Hep birlikte, daha güvenli bir gelecek için mücadele edeceğiz ve bu tür olayların önüne geçmek için toplumsal bilincimizi geliştireceğiz. Azra'nın yaşadığı bu olay, kadın-erkek eşitliği, cinsiyet temelli şiddet ve her bireyin kendini savunma hakkı konularında toplumsal bir dönüşümün ilk adımlarını atmak için bir fırsat sunuyor.